27 Mart 2011 Pazar

metaforlar yakamı bırakmıyor

hayat tuhaf.

insan her şeye çok hızlı alışıyor. yalnızlığa, yeni ilişkiye, yeni arkadaşlarla geçen zamana, eski arkadaşların hayattan çıkıp gidişine, yeni eve, yeni işe… 1 ay. ortalama alışmaya başlama süresi -inanılır gibi değil ama- yalnızca 1 ay. hem de, şubat kadar temiz 1 ay. 4 hafta. 28 gün.

1 yıllık bir buhranı bitiriyor birisi diyelim ki, her şey dibe vuruyor. bir gece önce birisiyle birlikte uyuyorsun, ertesi gün bağırıp çağırıp kavga ediyor ve o insanı bir daha görmeyeceğini bilerek çıkıp gidiyorsun. ve artık diyelim ki, cuma akşamları yaptığın programlar tamamen değişiyor. ve 1 ay sonra, buna da alışıyorsun.
ben bunu tuhaf buluyorum biraz aslında.

bu pazar günümü, saatin kaç olduğunu asla tam olarak anlayamamak ile geçirdim. izlediğim, dinlediğim her şey gözlerimin dolmasına sebep oldu. neden böyle olduğunu da asla anlamadım. ta ki, birkaç ay öncesine dek bana söylenenlerin aynısını bambaşka bir adamın bambaşka bir kadına söylediği bir şeyler izlediğimi fark edene dek. o an kafamı ekrandan başka bir yerlere çevirip bomboş baktım. hani parmağını bir yere çarparsın, bir an için canın deli gibi acır, bilirsin birkaç saniyelik bir acı ve geçsin diye beklersin suratını buruşturup. öyle bir andı işte.

insan alıştığı her şeyi bir kenara atıp farklı şeylere alışmayı doğal olarak başarabiliyor, sadece neleri ne sebeplerle kutulara koyup da kaldırdığını hatırlamakta zorlanıyor.
şimdi sanıyor musun ki; o kutuların birinden birisi çıkmayı başarıp da sana eski alışkanlığını hatırlatsa, içinde çok tanıdık bir his belirmeyecek? belirecek.

unutmamak lazım, o kutuların hiçbiri o taze tutan süper teknolojik kutulardan değil. içimizdeki kutular çok eski moda. her şey küfleniyor, kirleniyor, bozuluyor. kutuların kapaklarını sımsıkı kapatmak lazım.


L.

Hiç yorum yok: